30 Haziran 2011 Perşembe

YİTİK MUSTAFA

Hüseyin Akte

   
—Mustafa’nın yaşadığını bilen var mı?
    Köyün kır bekçisi Salih dayının ilk karısı Şeyma’dan olan Mustafa, orta boylu, geniş omuzlu, buğday tenli, siyah saçlı, kalın kaşlı, geniş yüzlü, ensesi kalın, kolları uzun, bacakları kısa, bir gençti. Köyün en çalışkan, en saf delikanlısıydı. Üç kişinin gördüğü işi tek başına görür, iki kişinin yediğini de tek başına yerdi. Yaptığı işe hile katmazdı. Köyde kime ırgat gerek olsa onu bulurdu. Mustafa askere oluncaya kadar köyünde her çeşit işte çalıştı. Çalıştığı işlerden kazandığı parayı evlerinin ihtiyaçları için harcadı. Bir kısmını da askerde harcamak için ayırdı. Mustafanın askere gitme vakti geldi. Tertipleri ile birlikte köyün büyüklerini ziyaret ettiler. Onlarla helalleştiler akşam oluncada asker yakınları kına gecesi düzenledi. Askere gideceklere kınalar yakıldı. Daha önce askerliğini yapmış olanlar askerlikte başlarından geçen olayları anlattılar.Asker olacaklara Nasıl selam verilir? Kimlere selam verilir? Asker ocağında nasıl davranılır? gibi konularda bilgi verdiler. Asker ocağının peygamber ocağı olduğunu orada geçirilen her saatin çok değerli olduğunu büyük sevaplar kazanacaklarını söylediler. Sabah oldu. Köyün ahalisi köy meydanın da toplandı. Kınalı kuzuları davul zurna eşliğinde köy dolmuşuna bindirerek askere yolladılar.  Mustafa ve asker arkadaşları bir kaç gün sonra birliklerine teslim oldular.Zaman su misali akıp gitti askerlik bitti.Mustafada köye döndü.  Askerlik dönüşü yine köyde çalışmaya devam etti. Kısa zamanda beş bin lira kazandı. Artık kazandığı paraları evlenmek için biriktiriyordu. Evlenme vakti de gelmişti. Fakat evlenme isteğini kimseye söyleyemiyordu. Kime söylesin ki onu dinleyecek bir yakını bile yoktu. Babasına da söylemeye cesaret edemiyordu. Annesi ise üvey olduğundan Mustafa’yla hiç ilgilenmiyor; Mustafa ne zaman eve gelse yüzünü asıyordu. Kazandığı paraları da eve harcamadığı için kızıyordu. Aradan aylar geçti. Mustafa, köyün tanınmış ailelerinden Çınarların Kadir’in bahçesine çalışmaya gitmişti. Bahçede Mustafa’dan başka üç çalışan daha vardı. Bu çalışanlar da Mustafa gibi bekârdı. Çalışanlardan biri Mustafa’ya dönerek
—Arkadaşım sen askerden geleli üç yıl oldu.  Evlenmek için daha ne bekliyorsun!
 Mustafa:
—Beni kim alır? Benim gibi kimsesiz, garip, fakir birine kim kız verir?
 Bu defa çalışan gençlerden diğeri söze karıştı:
—Arkadaşım senin gibi çalışkan, saf ve temiz birine kız vermeyecekler de kime verecekler? Mustafa:
 —Beni everecek, bana kız isteyecek bir anam bile yok.
Çalışanlardan Kel Recep:
 —Mustafa, sen çalışkan, dürüst bir gençsin. Köyün hangi kızını istesen alırsın.
Mustafa:
—Ben işten güçten dolayı köyün kızlarını bile tanımıyorum.
Kel Recep:
—Sen köyün kızlarını görmek, tanımak istiyorsan Bakkal Remzi’nin dükkânına sık sık gelmelisin. Köyün kızları alış veriş yapmak, köy dışındaki yakınlarına telefon etmek, gençlere görünmek için Bakkal Remzi’ye gelirler.
   Mustafa, uzun uzun düşündü. Bundan böyle Bakkal Remzi’ye sık sık uğramaya karar verdi. Mustafa işe giderken, işten dönerken Bakkal Remzi’ye uğruyor; ahbaplığını artırıyordu. Bu arada gelen kızları göz ucuyla süzüyordu. Mustafa yine bir iş dönüşü bakkal Remzi’ye uğradı. Birkaç parça yiyecek aldı. Tam bakkaldan çıkarken kapıda ilkokulda birlikte okuduğu Gülcan ile karşılaştı. Mustafa ile Gülcan biran göz göze geldiler ne yapacaklarını şaşırdılar. Mustafa Gülcan’a bir şeyler söylemek istedi ama kelimeler boğazında adeta düğümlendi. Hemen kapının kenarına çekilerek Gülcan’a yol verdi. Mustafa, Gülcan’ı görmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu süre içinde Gülcan çok değişmiş ve güzelleşmişti. Mustafa utangaç bir eda ile baktı. Gülcan ise hiç oralı olmadı. Gülcan, köyün zenginlerinden Kıvırcık Hasan’ın oğlu Osman’a yanıktı. Gülcan, Osman’ı görmek, ona kendini beğendirmek için her gün çeşit çeşit giysiler giyiyor; kısa günde Bakkal Remzi’nin dükkânının önünden on kez geçiyordu. Ama Mustafa’nın bundan haberi yoktu. Bu arada Mustafa’nın bakkala sık sık gelip gittiğini, Gülcan’ı izlediğini gören köyün uyanıklarından Sarı Avni ile Çakal Şakir, bir gün Mustafa’ya yanaşarak:
 —Mustafa, sen bu bakkala çok sık gelmeye başladın. Ne işler çeviriyorsun?
— Bir iş çevirdiğim falan yok; alış-veriş yapmaya geliyorum.
—Yok, yok sende bir iş var yoksa sen sık sık buraya gelmezsin.
Mustafa işim falan yok dediyse de onları inandıramadı.
—Mustafa senin evlenme vaktin geldi yoksa kız beğenmeğe mi geliyorsun?
 Bu lafları duyan Mustafa’nın yüzü kızardı; onlara verecek bir cevap bulamadı.
Sarı Avni dedi ki:
—Bizden saklamana gerek yok. Nazlıların Gülcan sana tutkunmuş, seni çok seviyormuş; evlenmek istiyorsan biz sana yardımcı oluruz. Kızlar senin gibi çalışkan birini almayacak da kimi alacak? Sonra senin paran da var.
Mustafa bir müddet düşündü.
—Gerçekten bana kız bulmamda yardımcı olur musunuz?
—Mustafa’m, kuzum, senin gibi birine yardımcı olmayancağız da kime olacağız?
Mustafa bu sözleri duyunca çok sevindi.
—O zaman benim için Gülcan’ı annesinden isteyin; ne isterseniz yaparım.
Çakal Şakir:
— Mustafa’m senin için Gülcan’ı annesinden isteyeceğiz sana söz veriyoruz hem de yarın akşam gidip Allah’ın emri peygamberin kavliyle isteyeceğiz.
 Mustafa sevinçle:
-Bu kızı bana bitirin; ben de siz ne isterseniz yaparım!
 Sarı Avni:
 —Mustafa sen evine git rahat uyu; biz sana yarın akşam inşallah hayırlı haberleri ileteceğiz.
Sarı Avni ve Çakal Şakir, Gülcan’ın Kıvırcık Hasan’ın oğlu Osman’a yanık olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle de Gülcan’ı annesinden istemeye gerek görmediler. Sarı Avni ve Çakal Şakir, ertesi gün Mustafa’yı buldular.
—Gülcan’ı sana istedik ama annesi Nuh diyor peygamber demiyor.
 Mustafa bu habere çok ama çok üzüldü. Mustafa’nın üzüldüğünü görünce Çakal Şakir:
—Üzülme Mustafa’m, kuzum,  annesi kızını vermediyse biz de kızı sana kaçırırız.
Mustafa’nın gözleri fal taşı gibi açıldı:
—Sahiden kaçırır mısınız, bunu benim için yapar mısınız?
Sarı Avni:
-Tabii kaçırırız Mustafa, yalnız bu iş için para gerekir para !
 Mustafa hiç tereddüt etmeden cevap verdi:
—Gülcan’ı benim için kaçırın size beşer bin lira veririm.
 Sarı Avni:
—Bu kadar paran var mı?
Mustafa:
 — Beş bin liram var. Kalanını da size bir yıl içinde öderim.
Sarı Avni ve Çakal Şakir “Tamam o zaman oldu bu iş”dediler.
    Çakal Şakir ve Sarı Avni Gülcan’ın kasabanın zenginlerinden kıvırcık Hasan’ın oğlu Osman’a yanık olduğunu biliyorlardı. Bundan yararlanarak kızı kandırıp kaçıracaklardı. Gülcan’ın yaşlı, dul annesinden başka hiç kimsesi yoktu. Kaçırsalar bile arayanı soranı olmazdı. Çakal Şakir ve Sarı Avni düşündüler taşındılar Bir plan yaptılar. Planlarına göre
Gülcan’a bakkalın küçük kızıyla haber salıp “Perşembe akşamı yatsı ezanından sonra köyün çıkışındaki koca çınarın altında Kıvırcık Hasan’ın oğlu Osman seninle buluşacakmış” dedirtecekler ve kız gelince de Mustafa’yı yanlarına alarak kızı kaçıracaklardı. Kızı kaçırdıktan sonrada köyün dışında Kırklar mevkiinde yaşayan Sarı Avni’nin asker arkadaşı Kambur Cuma’linin evine götüreceklerdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Çakal Şakir ve Sarı Avni, Kırklar mevkiine giderek Kambur Cuma’liyle görüştüler. Bir yakınlarına kız kaçıracaklarını birkaç gün evinde misafir olacaklarını söylediler. Kambur Cuma’li “Sevenleri kavuşturmak sevaptır. Benim hanımı da babası vermedi de kaçırmıştım. Perşembe akşamı sizi bekleyeceğim” dedi.
     Planladıkları gibi bakkalın küçük kızıyla Gülcan’a haber gönderdiler. Bir de o gün için araba ayarladılar. Sonra da Mustafa’yı buldular. “Perşembe günü yatsı ezanından önce köy çıkışındaki koca çınar ağacının altına gel beş bin lirayı da yanında getirmeyi unutma; yoksa kızı göremezsin!” dediler.
     Mustafa bu habere çok sevindi. Gülcan’a, sevdiğine,  biran önce kavuşmak istiyordu. Onun için paranın önemi yoktu.
    Gülcan ise Osman’a, sevdiği yiğide, kavuşmanın hayali ile en güzel elbiselerini giyiyor, çevresine gülücükler yağdırıyor, sevincinden havalara uçuyordu.
     Perşembe günü gelmişti. Mustafa ve Gülcan gerekli hazırlıkları yapmışlardı. Yatsı ezanının okunmasını bekliyorlardı. Mustafa en güzel elbisesini giydi. Yatsı ezanı okunmadan köy çıkışındaki koca çınarın yanına vardı. Başladı beklemeye. Bir müddet sonra Çakal Şakir ve Sarı Avni de geldiler. Mustafa’ya “Parayı getirdin mi?” dediler. Mustafa paraları cebinden çıkardı ve onlara göstererek “Kız gelmezse parayı vermem!” dedikten sonra parayı tekrar cebine koydu. Bu sırada köy camiinden okunan ezan sesi duyuldu. Gülcan annesinin yatsı namazına durmasını bekledi. Annesi namaza durunca daha önce yazdığı mektubu yatağının üzerine koydu. Hazırladığı bohçayı da yanına alarak evden sessizce çıktı. Koşar adımlarla köy dışındaki koca çınara doğru yürümeye başladı. Hiç kimseye görünmeden kısa zamanda çınarın bulunduğu yere vardı. Sağına soluna baktı; kimsecikleri göremedi. Başladı beklemeye. Bu sırada Çakal Şakir ve Sarı Avni gizlendikler iğdenin arkasından çıkarak Gülcan’a yaklaştılar. “Osman seni Kırklar mevkiinde bekliyor. Biz de seni ona götürmek için burada bekliyorduk” dediler. Gülcan “Siz beni kandırıyorsunuz. Beni götürecek olan burada beklerdi.” diyerek oradan kaçmaya başladı. Gülcan’ın arkasından koşan Çakal Şakır, kızı kısa sürede yakaladı. Gülcan sesi çıktığı kadar bağırıyor, Çakal Şakır’in elinden kurtulmaya çalışıyordu. Ama nafile sesini duyan, ona yardım eden yoktu. Sarı Avni ve Çakal Şakir yanlarında getirdikleri bezle Gülcan’ın elini ağzını bağladılar. Mustafa’ya “Haydi yürü, az ileride araba bizi bekliyor” dediler. Çakal Şakir ve Sarı Avni Gülcan’ı zorla sürüyerek arabaya bindirdiler. Mustafa olanlar karşısında şaşkına dönmüş; ne yapacağını şaşırmıştı. İstemeyerek de olsa o da arabaya bindi. Araba kısa sürede Kırklar mevkiindeki Kambur
Cumali’nin evine vardı. Çakal Şakir ve Sarı Avni, Gülcan’ı arabadan indirdiler. Yine sürüyerek eve götürdüler. Kambur Cumali’ye “Bu kıza iyi bak, aman kaçmasın!” dediler. Mustafa’ya dönerek “Kızı getirdik; paramızı ver” dediler. Mustafa, cebindeki beş bin lirayı çıkararak Çakal Şakir’e ve Sarı Avni’ye verdi. Parayı alan iki kafadar hemen oradan arabaya binerek hızla uzaklaştılar. Bu arada Kambur Cumali Gülcan’ın ellerini ve ağzındaki bezi çözdü. “Kızım niye ağlıyorsun, yoksa  seni gönülsüz mü getirdiler?” dedi. Gülcan olup biteni Kambur Cumali’ye bir bir anlattı. Osman’ı çok sevdiğini, Osman’dan başkasıyla kesinlikle evlenmeyeceğini söyledi. Gülcan’ı dinleyen Kambur Cumali hemen Mustafa’nın yanına gelerek “Gülcan seni istemiyor oğlum, gönülsüz kızdan eş olmaz;  sen kendine başka birini bul. Ben seni Gülcan’ın yanına koyamam” dedi. Mustafa yuva kurmak için çıktığı yolda dolandırıldığını anlamıştı. Ama çok geçti. Hemen oradan ayrıldı. Köyüne yorgun argın döndü. Olanı biteni babasına anlattı. Mustafa’nın babası Salih dayı durumu jandarmaya bildirdi. Jandarma, Çakal Şakir ve Sarı Avni’yi köyün yakınlarındaki bir kumarhanede yakaladı. Yakalanan bu iki kurnaz kafadar mahkemeye çıkarıldılar; üç yıl hapis cezasına çarptırıldılar.
 Mustafa ise bu olaydan sonra utandığından sokağa çıkamadı. İş tekliflerinin hepsini geri çevirdi. Babasının ve analığının söylemediği kalmadı. Mustafa’nın artık bu köyde, baba evinde yaşaması imkânsızdı. Mustafa uzun uzun düşündü ve bu köyden en kısa zamanda ayrılmaya karar verdi. Aradan birkaç gün geçti. Babasına “Ben köyden ayrılıyorum. Beni aramayın, sağlıcakla kalın” cümlelerinden oluşan kısa bir mektup yazdı. Mektubu tahta masanın üzerine bıraktı. Valizini alıp evden çıktı. Köyden şehre giden bir arabaya bindi.
   Bir daha da köye hiç dönmedi. Mustafa’nın uzun yıllardır nerede yaşadığını, ne iş yaptığını bilen yok.

Hüseyin Akte



Hiç yorum yok: