30 Haziran 2011 Perşembe

Armut elması var mı?

Üskül köyünün Pınarbaşı deresinde Mustafa dedemin büyük bir bahçesi vardı. Dedemin bahçesinin giriş kapısının sol tarafında ince gövdeli, orta boylu, yarı bodur, bir elma ağacı vardı. Biz bu elmaya armut elması derdik. Hüseyin Akte, yazdı...
Üskül köyünün Pınarbaşı deresinde Mustafa dedemin büyük bir bahçesi vardı. Dedem seksenine merdiven dayamış; saçı, sakalı ağarmış; uzun ömrünün büyük kısmını bu bahçede çalışarak geçirmiş; çalışmaktan beli kamburlaşmış. 

Çok sayıda meyve ağacı yetiştirmiş çok çalışkan, sağlıklı bir insan idi. Bir delikanlı gibi çalışır. Sabah ezan okunmadan kalkar, abdestini alır, namazını kılar, kahvaltısını yapar. Kazmasını, küreğini, baltasını ve azığını alıp eşeğine biner ve bahçesinin yolunu tutardı.
Bahçesinde akşama kadar çalışır; akşam ezanı vakitlerinde eve dönerdi. Dedemin bahçesinde envai çeşit meyve ağaçları vardı.  Amasya elmaları, kış armutları, ayvalar, şeftaliler, erikler ve tut ağaçları vardı. Ben en çok armut elmasını severdim.
Dedemin bahçesinin giriş kapısının sol tarafında ince gövdeli, orta boylu, yarı bodur, bir elma ağacı vardı. Biz bu elmaya armut elması derdik. Bahçeye geldiğimizde salıncağımızı bu ağaca kurar; öğle yemeğimizi bu ağacın altında yer; uyumak isteyen bu ağacın altında uyurdu.
Kuşlar bile bu ağacın dalları arasına yuva yapar; yavrularını bu elmanın dalları arasında büyütürdü. Bahçede tut ve kirazdan sonra bu ağacın elmaları olgunlaşırdı. Bu ağacın elmalarını bizimle birlikte ağaç üzerine yuva yapan kuşlar, bahçedeki alakargalar ve sincaplar yerdi. Armut elması haziran ayının sonlarına doğru sararır yeme olgunluğuna ulaşırdı. 
Bu ağacın elmalarının tadına doyum olmazdı. Bu elmaları yedikçe yiyesin gelirdi. Armut elması sarı renkli idi. Bol sulu, mayhoş bir tadı vardı. Görünüşü ve tadı armuda benzerdi. Bu nedenle biz ona armut elması derdik.
Ne zaman bu bahçeye gelsem hemen bu ağaca bakar, elması var mı yok mu? diye kontrol ederdim. Susuzsa ilk önce o ağacı sular; gübre verilecekse ilk gübreyi ona verirdim. Bu ağacın elmaları tükendiğinde de dedeme içten içe kızardım. Bu ağaçtan neden az dikmiş diye.
Aradan yıllar geçti dedem öldü. Dedemin bahçesi beşe bölündü. Bu elmanın olduğu bahçe teyzemlerin oldu. Ben de uzun süre bu bahçeye uğrayamadım. Birkaç yıl sonra bu bahçeye gittiğimde armut elmasının yerinde yeller estiğini gördüm. 
Bu ağacın kuruması beni o kadar üzdü ki sanki dedemi yeni kaybetmiştim. Demek ki insanlar eserleri ile yaşıyormuş. Dedemin eseri olan bu bahçenin ömrü ne kadar kısaymış. Elbet doğru söylemişler: “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ.”
Hüseyin Akte

Hiç yorum yok: