30 Haziran 2011 Perşembe

ATEŞLER İÇİNDE ÜSKÜL


   Aynalı Çavuş, İstiklal Savaşı gazisi Hüseyin’in beş oğlundan biridir. Gerçek adı Mehmet’tir. Ama herkes ona köyde ‘Aynalı Çavuş’ derdi. Mehmet amcaya başının ön kısmında bulunan yara izinden dolayı aynalı; askerliğini de çavuş olarak yaptığından
Aynalı Çavuş lakabı verilmişti.

   Aynalı Çavuş orta boylu, geniş omuzlu, beyaz tenli, gözleri iyi görmeyen bir adamdı. Aynalı Çavuş köyün tek bakkalı idi. Çocukluğumda en sevdiğim yiyecekler burada satılırdı. Bu bakkal köyün merkezinden geçen ana yol üzerinde, köy camiisinin tam karşısında, tek odalı, taş duvarlı, tahta kapılı, küçük pencereli bir yerdi. Bakkaliyeden içeri girince karşı duvarın önünde eski bir masa, üzerinde eşit kollu terazi, sol yanında ağırlıklar, sağ yanında da köy halkının ön çok satın aldığı bandırma bulunurdu. Bakkaliyenin duvarlarında çam tahtasından yapılmış birkaç tane raf; raflarda defterler, kalemler, silgiler, boyalı şekerler, sakız ve bisküviler vardı. Ayrıca bir köşede keçiboynuzu, kuru incir, kuru üzüm, leblebi bulunurdu. Bakkaliyenin diğer köşesinde ise sabunlar,  gazyağı dolu tenekeler,  ispirto şişeleri, süpürge v.b eşyalar bulunurdu.

     Aynalı Çavuş yaz aylarında çerçicilik yapardı. Bakkaliyesindeki eşyaların bir kısmını köyün yaylalarına at sırtında götürerek satar veya koyun yünüyle takas ederdi.

     Aynalı Çavuş’u köy halkı çok severdi. Boş zamanlarında köy bakkalının önünde toplanırlardı. Köyde olup bitenleri burada duyarlardı. Bu bakkalın önünde oturarak muhabbet ederler; ara sıra da şakalaşırlardı. Zaman zaman da “Sen çok pahalı satıyorsun Çavuş’um” diye takılırlardı. O da “Pahalı satsak halimizden belli olur. Kaç yıldır bu işi yaparım iki odalı bir ev bile yaptıramadım” derdi. Orada bulunanlar “Buna da şükret; evine ekmek götürebiliyorsun ya” derlerdi. O da “Şükür Rabbime kazanmasak da geçinip gidiyoruz”derdi.

     Aradan yılar geçti. Aynalı Çavuş’un oğlu Üskül büyüdü. Sarı saçlı, uzun boylu, çakır gözlü, babayiğit bir delikanlı oldu. Artık babasının işlerinin çoğunu o yapıyordu. Zamanın büyük bir kısmını bakkalda geçiriyordu.

     Aynalı Çavuş sabah erkenden bakkalı açtı. Oğlu Üskül gelinceye  kadar bakkaliyesinde durup satış yaptı. Yoruldu. Öğle üzeri yanına gelen oğlu Üskül’e “Ben eve gidiyorum. Dükkan sana emanet oğlum” dedi. Evinin yolunu tuttu.  Oğlu Üskül “Sen merak etme baba, ben dükkânı beklerim” dedi. Aradan birkaç saat geçti.

     Üskül’ün dişi sızlamaya başladı. Bir süre sonra diş ağrısına dayanamaz oldu. Bunun üzerine Üskül, rafta bulunan ispirto şişesini indirdi. Eline de bir miktar pamuk aldı. Aynanın karşısına geçti. Masa üzerinde yanmakta olan gaz lambasını yanına getirdi. Şişedeki ispirtodan elinde tuttuğu pamuğa bir miktar döktü. Sızlayan dişinin üzerine koydu. Bu esnada her ne olduysa ispirto şişesi devriliverdi. Birden bakkal dükkânını alevler sardı. Üskül dükkânın yandığını görünce var gücüyle ateşi söndürmeye çalıştı. Bir yandan da bağırıyordu. “Komşular, dükkân yanıyor. Yetişinnn!”

    Bu esnada Üskül’ün elbiseleri de ateş almıştı. Dükkândaki yangını söndüreyim derken elbiselerinin tutuştuğundan haberi bile olmadı. Bakkaldan savrulan simsiyah dumanlar köyü kapladı.
    Köy halkı bir solukta evlerinde bulunan güğümleri alarak yangın yerine koştular. Getirdikleri suları alevlerin üzerine boşalttılar . Bir de ne görseler bakkalın oğlu Üskül de yanıyor. “Üskül oğlum, sende yanıyorsun!” diye seslendiler. Bunun üzerine Üskül, hızla koşup yakındaki dereye attı kendini. Yanan elbiselerini söndürdü. Ama vücudunun yarıdan fazlası yanmıştı.

   Aynalı Çavuş ve karısı kara haberi duyunca koşarak geldiler. Oğlunun yandığını görünce feryat figan ettiler. Aynalı Çavuş’un ve Fadime yengenin feryadına tüm köy halkı çok üzüldü. Köylüler de onlarla bir olup ağladılar.

   Bir süre sonra orada bulunan köy halkı Aynalı Çavuş’u, karısını ve oğullarını alarak evlerine götürdüler. Aynalı Çavuş ve karısı o gece hiç uyumadan oğullarının başını beklediler. Sabah olunca oğulları Üskül’ü alarak doktora götürdüler . Yanıklarını gösterdiler. Doktor “Üzülmeyin geçer” dedi. Birkaç yanık kremi verdi. “Bunları yanan yerlere sürün geçer” dedi.  Aynalı Çavuş, karısı ve oğlu doktorun söylediklerine sevinerek köye döndüler. Doktorun verdiği kremleri yanıkların üzerine sürdüler. Günler geçti ama yanıklar bir türlü iyileşmedi. Her geçen gün yaralar derinleşti. Fadime yengenin üzüntüsü her geçen gün arttı. Üzüntüsünü oğluna belli etmedi. “Sen iyileşeceksin oğlum, korkma!” dedi.

    Yanık yaraları bir türlü kapanmadı. Üskül’ün durumu her geçen gün kötüleşti. O gencecik beden bir kuru yaprak misali sararıp soldu. Üskül, yatağında acılar içinde kıvranıyordu. Annesi bu çaresizlik karşısında “Allah’ım bize yardım et; iki iyiliğinden birini ver” diye dua ediyordu.

     Acı dolu, çileli günlerden sonra Üskül bir gece vakti vefat etti.  Geride kalanlar bu olayı hiç unutamadılar. Ne var ki ateş düştüğü yeri yakar.



Hüseyin AKTE

Hiç yorum yok: