7 Temmuz 2011 Perşembe



 ÇINGIRAK
   
   Siz Çıngırak nedir? Çıngırak oyunu nasıl oynanır bilir misiniz?
   Nerden bileceksiniz
    Çıngırak, günümüzün bir çeşit tahterevallisi dir. Çıngırak biri uzun diğeri kısa iki ağaçtan oluşur. Kısa ağacın ucu biraz inceltilir. Düz bir yere derince bir çukur açılarak buraya dikilir. Buna direk denir. Direğin inceltilen yerine bir miktar katran, yağ ve odun kömürü tozu karıştırılarak sürülür. Uzun ağacında kalın tarafına yakın bir yerinden bir delik açılarak dikili ağacın(Direğin) üzerine yerleştirilir ve Çıngırak meydana gelir.Çıngırağın uzun tarafına bir veya daha fazla kişi biner. Kısa tarafına da bir veya daha fazla kişi binerek oyunu oynamaya başlarlar. Oyunu oynayan kişiler uzun ağacı dikili direğin etrafında 360 derce döndürebildiği gibi aşağı yukarı da kaldıra bilirler. Ağaç tan düşen taraf oyunu kaybetmiş olur. Çıngırağa binen gençler çıngırağı hareket ettirince çıngıraktan çeşitli sesler çıkar bu seslerden dolayı bu oyuna çıngırak oyunu denir.

      Çıngırağın uzun tarafına binen kişi ağacın kısa tarafında oturanlara göre yerden daha yüksektedir. Bu nedenle bu taraftakilerin düşürülmesi kısa tarafa göre daha kolaydır. Uzun tarafa binen bir yerde oyunu kaybetmiş sayılır. Çıngırak oyununda gençler uzun tarafa bilgi alacakları kişileri oturturtarak.Çıngırağı  çevirerek aşağı yukarı kaldırarak hareket ettirerek onu korkuturlar ve öğrenmek istediği bilgileri almaya çalışırlar. Uzun tarafa binen kişi  korkarsa bir süre sonra “Beni indirin! Ne isterseniz yapacağım!” diye bağırmaya başlar. “Arkadaşları da ondan öğrenmek istedikleri soruların cevabını alıncaya kadar genci çıngıraktan indirmezler. Genellikle gençler birbirlerine “Kimi seviyorsun? Kiminle evlenmek istersin?” v.b sorular sorarak bu soruların cevabını almaya çalışırlar. Obada yaşayan gençlerde bu oyun sayesinde kimin kimi sevdiğini öğrenmiş olurlar.  

       Evvel zaman içinde Üskül köyünde üç çocuklu yoksul bir aile vardı. Bu yoksul ailenin Mustafa adında bir oğlanları vardı. Bu oğlan On dört yaşında bir kaza sonucu yanarak ölen abisinden sonra dünyaya gelmişti. Mustafa’nın dünyaya gelişi yanarak ölen abisinin acısını ailesine unutturmuştu. Bu yoksul aile Mustafa nın dünyaya gelmesi ile mutlu bir yaşam sürmekte idiler. Yıllar geçti.Mustafa büyüdü onbir yaşına girdi. Hareketli, yerinde duramayan afacan bir çocuk oldu. İlkokul 4. sınıfa geçti. Boyu uzadı, yanakları kan kırmızı, saçları sapsarı oldu. İri siyah gözleri vardı. Oyun oynamayı çok seven bir çocuktu.  İki de kız kardeşi vardı. Ama anne ve babası en çok Mustafa’yı seviyordu. Onu ellerinden geldiğince daha iyi bakıyor; bir dediğini iki etmiyorlardı.

     Yaz gelmiş okullar kapanmıştı. Mustafa’nın ailesi de az sayıda koyunları ile Üskül köyünün Hançar Yaylasına göçmüşlerdi. Hançar Yaylası, Aladağları, Demirkazık tepesini Hasan Dağını, Melendiz Dağlarını ve Emen Ovasını gören bir yayladır. Bu yaylanın suları tatlı ve serindir. Binbir çeşit çiçekleri, yumak yumak çayırları, kevenleri, mantarları, keklikleri, böcekleri ve sürekli esen yelleri ile çobanları kendine cezp eden bir yayladır. Bu yaylada otlayan koyunların etleri lezzetli, yoğurdu tatlı olur. Burada canlı ve cansız varlıklar arasında güzel bir uyum vardır.

      Mustafa bu güzel yaylada arkadaşlarıyla birlikte dağlarda koyun ve kuzuları otlatırdı. Sağım zamanı annesini bulamayan kuzuları bulur; onları annesiyle emiştirirdi. Sağımdan sonra da koyunları kuzularından ayırır; sağılan sütleri evlerine götürürdü. 

   Boş zamanlarında ise arkadaşlarıyla çeşitli oyunlar oynardı. Bu oyunlardan en eğlencelisi de çıngırak oyunu idi. Çıngırak oyunu obadakilerin en büyük eğlencesi idi. Bu oyun sayesinde kaç sevgili buluşmuş kaç gönül birleşmiştir. Bu oyunu oynamaya giden gençler en güzel elbiselerini giyerek kendilerini gösterirlerdi.

     

     Mustafa, bir ikindi vakti dört beş arkadaşıyla çıngırağın bulunduğu tepeye gider. Arkadaşları Mustafa’yı çıngırağın uzun tarafına bindirirler. Mustafa bir anda yerden iki üç metre yükselince korkar. “Beni indirin!” diye bağırmaya başlar. Arkadaşları da Mustafa’ya “Alacağın kızın adını söylemezsen indirmeyiz” derler. Mustafa utanır; bir türlü sevdiği kızın adını vermez. Mustafa inmek ister ama arkadaşları sorunun cevabını almakta kararlıdırlar. Bunun üzerine Mustafa hiç düşünmeden atar kendini yere. Çıngırağın kısa tarafında oturan arkadaşları da birden oturdukları yerden kalkınca çıngırağın uzun ucu Mustafa’nın başına çarpar. Mustafa can havliyle çırpındıkça çırpınır; titrer ve yaralı kuş gibi oracıkta son nefesini verir.

     Oyunu seyreden çocuklar koşarak acı haberi obaya iletirler. Obadakiler Mustafa’nın ölüm haberiyle derin bir sessizliği bürünür. Erkekler koşarak çıngırağın bulunduğu tepeye varır. Mustafa’nın öldüğünü görürler. İçlerinden birini olayı muhtara bildirmesi için köye gönderirler. Mustafa’nın öldüğünü duyan anne ve babası da çıngırağın bulunduğu tepeye koşar. Yerde cansız yatan oğullarını görürler. Mustafa’ya sarılarak ağladılar. Orada bulunanlar yaşanan bu acıya gözyaşlarıyla eşlik ettiler.

    Acıların ilacı gibi gözyaşı. Gözyaşı bitince acı da biter mi?  Bir süre sonra muhtar, olayı karakola bildirmesi sonucu karakol komutanı ve savcı üç beş jandarma eşliğinde yaylaya geldiler. Çocukların ifadelerini aldılar. Bu ifadeler neticesinde savcı çıngırakların sökülmesini ve bir daha da hiçbir obaya kurulmamasını istedi. Köy muhtarı da obalardaki çıngırakları söktürdü. Bu çıngırak oyunu o günden beri unutuldu.
   
     Evvel zaman içinde çıngırak oyunumuz vardı. Şimdi ne çıngırak kaldı ne de o güzel insanlar !..

Hüseyin Akte 07/07/2011

Hiç yorum yok: